Sitemiz Bakıma Alınmıştır...
  Nasih-Menhus İnanışı
 

   DİNİ OYUNCAĞA ÇEVİRME: NASİH - MENSUH


Arapça’da “nesh” kelimesine silme, ortadan kaldırma anlamları verilir. Mensuh ise silineni, ortadan kalkanı ifade eder. Ge-
leneksel İslâmcılar Kuran’ın içinde nasih ve mensuh olduğunu, bir kısım Kuran ayetlerinin, diğer bazı Kuran ayetlerini iptal ettiklerini iddia etmişlerdir. Hatta hadislerin bile Kuran’ın ayetlerini iptal edebileceğini söylemişlerdir. Sonuç olarak Kuran ayetlerinin bir kısmı hadisler aracılığı ile iptale kalkışılmıştır. Dine bir çok ilaveler yapmakta kullanılan hadisleri Kuran’a eş koşulmuştur diye eleştirirken böylelikle hadislerin Kuran’ın üstüne çıkarıldığına da şahit olmaktayız. Mezhep kitapları nas-
ih ve mensuh için dört şart ileri sürmüşlerdir.

1- Hükmü kaldıran nasih olmalı

2- Hükmü kaldırılan mensuh bulunmalı

3- Nasih mensuhtan sonra gelmeli

4- Her ikisi arasında açık çelişki olmalı

Eldeki kaynakları incelersek Kuran ayetlerinin hangi tarihte, hangi sırayla indiğine dair herkesin ittifak ettiği bir sıra olma-
dığını görürüz. Hadis rivayetinde ise; hangi hadisin, hangi ayetten önce veya sonra söylendiğini belirten bilgiler belirsizdir. Nasih-mensuh iddiasını incelediğimizde asıl yapılanın dinin mezhep imamlarının insafına, görüşüne bırakılması olduğunu gör-
üyoruz. Mezhep imamı neyin nasih, neyin mensuh olduğunu belirler. Böylece nasih mensuh sihirli değneğini eline alan mez-
hep imamı, Kuran’ın hükmünü iptal edebilecek güce de kavuşur. Yani nasih-mensuh ile dini oyuncağa çevirmenin sonucu; mezhep imamlarının dindeki otoritesini sağlamlaştırmak ve mezhep imamlarının “din kurucusu” konumunu pekiştirmektir. Daha önce gördüğümüz gibi, mezhep imamları on binlerce çelişkili uydurma hadisin içinden istediğini seçerek zaten dinde istedikleri tasarrufu yapabilmektedirler. Nasih mensuh ise mezhep imamlarının gerektiğinde Kuran’ın hükmünü de aşabil-
melerini sağlamaktadır. Böylece mezhep imamı, Kuran ve hadisin üstünde bir yerde duran ve dilediği kaynaktan dilediğini seçme veya iptal ettirme yetkisini taşıyan kişi olmaktadır. Sırf Allah’ın tekelinde olan dine, uydurma hadislerle sanki Pey-
gamber de ortakmış gibi bir hava verilmiştir. Fakat sonuçta on binlerce hadisten dilediğini seçme ve nasih-mensuh sihirli değneğini istediği gibi kullanma yetkisine sahip olan mezhep imamları Peygamber’in, hatta Allah’ın üstünde bir konumla di-
ni oluşturma yetkisini ellerine almışlardır. Bu tahrifatı yapanlar, Kuran’ın şimdi göreceğimiz bir ayetinin manasını kaydıra-
rak bu zihniyetlerini temize çıkarmaya kalkışmışlardır. Önce ayeti görelim, sonra inceleyelim.

Biz daha hayırlısını, ya da bir benzerini getirmedikçe bir ayeti (delili,belgeyi,işareti) neshetmeyiz (silmeyiz, yürürlükten kal-
dırmayız) veya unutturmayız.
2- Bakara Suresi 106 



                              AYET KELİMESİNİN KURAN’DAKİ MANASI

Kuran’da kullanılan “ayet” kelimesi Allah’ın varlığının ve söylediklerinin ispatı olan her şey için kullanılır. Türkçe’de belge, mucize, delil, işaret, Kuran ayeti şeklinde ifadesini bulan her şey Arapça’da “ayet” olarak tanımlanır. Kuran’a göre Allah-
’ın yarattığı her şeyde, bitkilerde, insanda, eski kavimlerin başlarına gelenlerde, gece ile gündüzde “ayet” ler vardır.(Türk-
çemiz’de ayet kelimesinin sadece Kuran ayetleri manasında kullanılması yanlış anlamaya zemin hazırlayan nedenlerden bir-
idir.)

Bazı çevirilerde Arapça’da hiç geçmemesine rağmen “hüküm” kelimesi de yukarıdaki ayetin çevirisine ilave edilip “ayetin hükmü” şeklinde çeviri yapılıp, sanki ayetlerin hükmü neshedilebiliyormuş gibi bir hava verilmeye çalışılmıştır. Oysa Kur-
an’da geçen “ayet” kelimesine baktığımız vakit çok ilginç bir kullanım şekli olduğunu görüyoruz. “Ayet” kelimesinin çoğul şekli olan “ayat” kelimesi tüm Kuran’da mucize, belge, delil, işaret, Kuran ayetleri manasında kullanılır. Fakat “ayat”ın te-
kil ifadesi olan “ayet” kelimesi Kuranın hiçbir yerinde Kuran ayeti manasında kullanılmamıştır. Tekil olan “ayet” kelimesi-
nin geçtiği şu ayetleri inceleyip söylediğimizi gözlemleyebilirsiniz: [2- Bakara Suresi 106,118,145,211,248,259; 3-Ali İmran Suresi 13,41,49,50; 5- Maide Suresi 114; 6- En’am Suresi 4,25,35,37,109; 7- Araf Suresi 73,106,132,146,203; 10- Yunus Su-
resi 20,92,97; 11- Hud Suresi 64,103; 12- Yusuf Suresi 105; 13Ra’d Suresi 7,27,38; 15- Hicr Suresi 77; 16- Nahl Suresi 11,
13,65,67,69,101; 17- İsra Suresi 12; 19- Meryem Suresi 21; 20 Taha Suresi 22,47,133; 21- Enbiya Suresi 5,91; 23- Müm-
inun Suresi 50; 25-Furkan Suresi 37; 26-Şuara Suresi 4,8, 67,103,121,128,139, 154,158 ,174,190,197; 27- Neml Suresi 52; 
29- Ankebut Suresi 15,35,44; 30- Rum Suresi 58 34- Sebe Suresi 9,15; 36- Yasin Suresi 33,37,41,46; 37- Saffat Suresi 14; 
40- Mümin Suresi 78; 43- Zuhruf Suresi 48; 51- Zariyat Suresi 37; 54- Kamer Suresi 2,15; 79- Naziat Suresi 20]
Listeden de gördüğümüz gibi, söz konusu ifade Bakara Suresi 106. ayette “ayet” olarak tekil şekilde geçtiği için, bu ifadeden Kuran’ın ayetlerini değil Allah’ın kainattaki delilleri, belgeleri, mucizeleri, işaretleri manasındaki “ayetleri” anlamak doğru olur. Bu anlaşıldığında, Kuran’ın ayetleriyle nasih-mensuh oyuncağıyla oynama çabası suya düşer. Zaten Kuran kendisinde hiçbir çelişki olmadığını ifade ederek bu tarzda uydurmalara geçit vermemiştir. 



                              KURAN’DA ÇELİŞKİ YOKTUR Kİ NASİH-MENSUH OLSUN

Onlar Kuranı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah’tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde bir çok çelişkiler bula-
caklardı.
4- Nisa Suresi 82

Madem ki Kuranda hiçbir çelişki yoktur, içinde nasih mensuh da olamaz. Çünkü nasih ve mensuhun temelinde, iki çelişkili ifadenin olması ve bu ifadelerden birinin diğerini geçersiz kılması vardır. Zaten Bakara Suresi 106. ayeti anlamak için zah-
met edilip de bir önceki ayet olan Bakara Suresi 105. ayet okunursa, Bakara Suresi 106. ayette daha evvelki ümmetlere 
verilen delillerin, belgelerin, işaretlerin kastedildiği anlaşılır.

Ehli kitaptan Kafirler ve ortak koşanlar, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Ama Allah rahmetini dilediğine özgüler. Allah büyük lûtfun sahibidir. 2- Bakara Suresi 105

Kuranda “ayetin” yerine “ayetin” gelmesi 16. Nahl Suresi 101’de de geçer:

Biz bir ayeti (delili, belgeyi, işareti) bir başka ayetin (delilin, belgenin, işaretin) yerine koyduğumuzda -ki Allah neyi indirdi-
ğini daha iyi bilmektedir- onlarsa şöyle der: “Sen yalnızca iftira edicisin” Hayır onların çoğu bilmezler.
16- Nahl Suresi 101

Bu ayete ve devamına dikkat edersek Peygamber’i, düşmanlarının iftira edici olarak nitelemesinin sebebi, Kuran’da ayet-
lerin kendi içinde birbirini nesh etmesi değildir. Peygamber’in iftiracı olarak nitelenmesinin sebebi, Kuran’ın Allah tarafın-
dan gönderildiğini söylemesi ve Kuran’daki ayetlerin (belgelerin, delillerin, işaretlerin) unutulan veya hükmü kalkan ayet-
lerin (delil, belge,işaretlerin) yerini almasıdır. Nitekim aynı konuyu anlatmaya devam eden Nahl Suresi’nde iki ayet sonra 
103. ayette Peygamber’e, Kuran’ın bir insan tarafından öğretildiği iftirasının yapıldığını görüyoruz. Bakara Suresi 106. ayeti yeniden incelersek yeni “ayetin”, nesh edilen “ayetin” ve “unutulan” ayetin yerine geldiğini görüyoruz. Ayette neshin yanı sıra unutma fiili de geçer. Bu nedenle bu ayete dayanarak Kuran’da nesih-mensuh olduğunu savunanlar, Kuran’da unutul-
muş ayetler olabileceğini de iddia etmiş olurlar. Oysa bu iddia Kuran’ın korunduğunu söyleyen aşağıdaki ayetler ve Kuran-
’ın değişmediğini ispat eden matematiksel mucizeler ile çelişir. (Kuran’daki bu matematiksel mucizeleri “Kuran Hiç Tüken-
meyen Mucize” kitabımızda gösterdik.)


Hiç şüphesiz Zikri (Hatırlatıcı’yı) biz indirdik biz. Onun koruyucuları da gerçekten biziz. 15- Hicr Suresi 8 



                               NESH’İN ARAPÇASI NEDİR? 

Kuran’da neshin olmadığını savunan Prof. Dr. Hüseyin Atay silme, ortadan kaldırma anlamlarının neshin ikinci dereceden anlamları olduğunu, nasih mensuh nazariyesinden sonra bu manaya ağırlık verildiğini söyler. Hüseyin Atay’a göre nesh kelimesine Türkçe’de kopya etme, aynısını yazma, nüsha çıkarma manalarını vermek daha uygundur. Nitekim dilimizdeki nüsha kelimesi Arapça’daki “nesh” kelimesinden türeyerek dilimize girmiştir. Bu mananın asıl olduğunu söyleyen Hüseyin Atay 45- Casiye Suresi 29. ayette “nesh” kelimesinin “Biz sizin için yaptıklarınızın kopyasını, nüshasını alıyoruz.” şeklinde kullanılmasını da delil olarak göstermektedir. (Hüseyin Atay - Kurana Göre Araştırmalar I-III) Hüseyin Atay’ın bu tespiti 
çok önemlidir, çünkü neshin bu şekilde manalandırılması halinde; bir Kuran ayetinin başka bir Kuran ayetinin yerini alması şeklinde manalandırma yapılamadığı için nasihmensuh oyuncağının dayandırılmak istendiği bu ayetten, bu sonuç hiç çıkma-
yacaktır. Gerçi biz “neshin” mezhepçilerin kullandığı manasını alıp, bu manada kullanıldığı taktirde de mezhepçilerin arzu ettikleri sonucu çıkartamayacaklarını gösterdik. 



                              NASİH-MENSUH HADİSLERDEN BİLE ÇIKMIYOR

Nasih ve mensuhun Kuran’ın içinde olamayacağını savunan Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir şöyle demektedirler: “Kuran-ı Kerim’den herhangi bir ayetin neshedilmiş olduğuna dair bir tek hadis rivayet edilmemiştir. Sahihi Buhari’yi, Sa-
hihi Müslim’i, Ebu Davud’u, Tirmizi’yi, Nesei’yi, İbn-i Mace’yi, Darimi’yi, Malik’in Muvatta’sını başından sonuna kadar 
tetkik eder ve bunlara Zeyd bin Ali Müsnedi’ni, İbn-i Sad’ın Tabakat’ını, İbn-i Hanbel’in Müsned’ini, Tayalesi’nin Müs-
ned’ini, İbn-i Hişam’ın Sireti’ni ve Vakidi’nin Meğazsi’ni ilave ederek hepsinin mufassal bir indeksini vücüda getiren değ-
erli müsteşrik Vensisk’in eserini ve bu eseri ilavelerle Arapça’ya nakleden Mehmet Fuad Abdulbaki’nin Meftahu Kûnuzi 
Elsine’sini tetkik ettim; tüm bu kitapların nasihten ve mensuhtan bahseden bir tek hadis rivayet etmediklerine emin oldum”  (Abdullah Yıldız ve Şemseddin Özdemir, Kuran’ı Anlamak Farzdır, sayfa 92) Yani , daha evvel içlerinde yüzlerce uydurma girdiği için güvenilmez olduklarını gördüğümüz hadis kitaplarında nasih - mensuh uydurmasını destekleyecek izah yoktur. Hadislerin kendi aralarında ve Kuran’la çelişkisinden kaçanlar nasih-mensuhu bir liman olarak görmüşlerdir. Peki iki hadis arasında veya hadis ile Kuran arasında çelişki varsa hangi hadisin diğerinden önce söylendiği nasıl bilinecektir? Böylece 
hangi hadisin diğerinin hükmünü iptal ettiği nasıl anlaşılacaktır? En doğru dediğiniz hadis kitaplarına bakmaya kalksanız, 
onlar bile hangi hadisin hangi yılda söylendiğini bildiklerini iddia etmezler. Dini böylece tamamen mezhep imamının insafına 
terk etmiyor musunuz? Tek sahibinin Allah olduğu dini. Dinin tek kaynağı Kuran’dan böyle bir şey çıkamayacağını, bilakis 
nasih-mensuhun Kuran’a zıt bir kavram olduğunu bu bölümde gördük. Tüm bu tezatlara rağmen mezhepçi, gelenekçi İslâm-
cılar nasih-mensuhla dini, kendi arzu ve görüşlerine daha rahat uydurabilecekleri için ortaya korkunç sonuçlar çıkaran bu uydurmaya sarılmışlardır.

Bu korkunç sonuçların en kötüsü nasih-mensuh ile hadislerin bile Kuran’ın hükmünü iptal edebileceği iddiası olmuştur. Böy-
lece yüz binlerce hadisi istediği gibi kullanan mezhep alimleri, altı bin küsür ayetli Kuran’la oyuncak gibi oynamışlardır. Ör-
neğin “Varise vasiyet yoktur.” [Ebu Davud Vesaye 6] hadisi ile Kuran’da vasiyet bırakılmasına dair ayet iptal edilmeye kalkışılmıştır. Oysa Kuran’da aslolan vasiyettir, arta kalan mallar Kuran’daki tavsiyeye göre dağıtılır. Zina edenin taşlana-
rak öldürülmesi gerektiğine dair izah da hadisle Kuran’ın ayetinin iptal edilmeye kalkışılmasına delildir. Kitabımızın bir son-
raki bölümünde konunun önemine binaen “recm” (taşlayarak öldürme) konusunu özel olarak işledik. Hadisle, Kuran’ın hük-
münün iptal edilmeye kalkışılması ile ortaya çıkan felakete o bölümü okuyarak tanık olabilirsiniz. O bölümü okuduğunuzda 
hadislerle beraber, keçi denilen bir hayvana da Kuran’ı nesh etme yetkisinin verildiğini göreceksiniz. Ondan sonra da keçi-
nin yiyerek nesh ettiği ayetin, nesh olmasına rağmen, Kuran’daki bir hükmü neshedebildiği gibi bir zırva ile karşılaşacak-
sınız. (26. bölümü okuyunuz)

İşte bunlar Allah’ın ayetleridir ki onları sana hak olarak okuyoruz. Hal böyle iken Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra 
hangi hadise (söze) inanıyorlar?
45-Casiye Suresi 6

Allah Kuran’dan sonra hangi hadise inanılacağını ayette sorarken, hadisçiler hadislerle Kuran’ın ayetlerinin hükmünü orta-
dan kaldırmışlardır. Hadis Arapça’da “söz” demek olduğu için ayetin çevirisinde “hadis” yerine “söz” diye tercüme edilirse 
de doğru olur. Fakat hadis kelimesinin aynen kullanılması, Kuran’ın hükmünü ortadan kaldırmaya uğraşmak için kullanıla-
cak kaynağı mucizevi bir şekilde göstermesi açısından anlamlıdır. 



                              KURAN’I PARÇA PARÇA YAPANLAR

91- Onlar ki Kuran’ı parça parça yaptılar.
92- Rabbine and olsun, onların hepsinden hesap soracağız.
93- Yapmakta oldukları şeylerden

15- Hicr Suresi 91-93

... Yoksa siz kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü
inkar mı ediyorsunuz?...

2- Bakara Suresi 85

Kuran’a göre Kuran’ı parça parça yapmak, kitabın bir bölümünü kabul, bir kısmını göz ardı etmek olacak şey değildir. Oysa nasih-mensuh oyuncağının elinde Kuran’ın ayetleri nasih ve mensuh diye ikiye bölünmekte, bir kısım ayetlerin mensuh’tur diye hükmü kabul edilmemektedir. Oysa Kuran’ın tümü içinde, Allah bölücülüğü kabul etmez. Yine Kuran’da Allah, Yahudi-
ler’in kelimelerin anlamlarını kaydırarak dini tahrif etmelerinden, işlerine gelenleri kabul, işlerine gelmeyenleri reddetme-
lerinden bahseder. Bakara Suresi 41. ayette anlatılan bu tablodan ne yazık ki Müslümanlar yeterli dersi alamamış, Bakara Suresi 106. ayet örneğindeki gibi bazı kelimelerin manasını kaydırıp Kuran’ı bölük bölük yapma yoluna gitmişlerdir. Çözüm tüm Kuran’ı tek bir ilave ve eksiltme yapmadan, nasihsiz-mensuhsuz kabul etmek, yalnız ve yalnız Kuran’a tabi olmaktır.

Geleneksel İslâmcılar her şeyde ayrıldıkları gibi nasih mensuhta da ayrıldılar. Kimilerine göre iki yüz tane nasih mensuh varken, kimine göre altmış, kimine göre beş, kimine göre üç nasih mensuh vardır. Nasih-mensuhta iddia edilen en meşhur 
beş örneği gösterip, nasih-mensuh iddiasının geçersizliğini bir de bu şekilde sergileyeceğiz.



                              MEŞHUR 5 NASİH-MENSUH İDDİASI 

1. Hamr: “Hamr” Arapça’da “şarap veya sarhoşluk veren madde” anlamına gelir. Bakara Suresi 219. ayette “Hamr”ın kö-
tülüklerinin yararlarından fazla olduğu geçer. Maide Suresi 90. ayette “Hamr” şeytan işi bir pislik olarak tanıtılır. Nisa Su-
resi 43. ayette ise sarhoş iken ne söylendiğinin farkına varılıncaya kadar namaz kılınmaması geçer. İddiaya göre Maide Su-
resi 90. ayet diğer iki ayeti nesh etmiştir. Oysa bu iddia mantıksızdır. Bakara Suresi 213. ayette “hamr” ile ilgili bir özellik açıklanır; mesela şarabın kalbe faydaları olabilir, fakat ayette geçtiği gibi kötülükleri daha fazladır. Ayet “hamr”ın kötülük-
lerine rağmen, bazı faydalarını vurguluyor, fakat kötülüklerinin fazlalığını da vurguluyor. Günümüzde de hem namaz kılan 
hem sarhoş olabilen kişiler vardır. Demek ki bu kişiler sarhoş olduklarından dolayı namazı terk etmeyecek yine de kılacak-
lardır. Fakat namazı sarhoş oldukları anda kılmayacaklardır. Burada sarhoşluktaki ölçü de ayette verilmiştir: “Ne söyledi-
ğini bilinceye kadar” Anlaşıldığı üzere üç ayette de çelişki yoktur ve bu ayetlerde nasih-mensuh iddiasında bulunmak ger-
eksizdir. Tüm ayetlerin bir fonksiyonu, lazım olabileceği bir durum mevcuttur.

2. Barış ve Savaş: Kur'an’da aslolan barıştır. Kuran ayetlerine göre savaş; Müslümanlar’ın yurtlarından kovulmaları, ken-
dilerine saldırılması gibi koşullarda ortaya çıkan bir zarurettir. Bu durumlarda Müslüman savaşın gereği neyse onu yapar. 
Kur'an’a bir bütün olarak bakıldığında tüm bu söylediklerimiz yerli yerine oturur. Bu yüzden savaşla ilgili ayetlerin, barışı 
nesh etmesi tipi bir durum söz konusu değildir. Müslüman, Kur'an’ın genel prensipleri üzerinde barışçı olmaya çalışır, yine 
Müslüman Kuran’da belirtildiği gibi saldırıya uğradığı zaman savaşır. Bunlar çelişki değildir. Bunlar farklı durumların, kar-
şı tarafın aldığı farklı tavırların gerektirdiği sonuçlardır.

3. Savaşta Mü’min Kafir Oranı: Enfal Suresi 65. ayette Müslümanlar’dan yirmi sabırlı kişinin iki yüz kafiri yeneceği, yüz kişinin ise bin kişiyi yeneceği söylenir. Bir sonraki 66. ayette ise Allah’ın müslümanların zaafını bilip, yükü hafifettiğini söy-
ler ve artık sabreden yüz kişinin iki yüz kişiyi, bin kişinin ise iki bin kişiyi yeneceği söylenir. Bu iki ayet arasında da nasih-mensuhluk bir durum veya bir çelişki yoktur. Allah arka arkaya iki ayette çizdiği manzarada, Müslümanlar’ın içinde ne ka-
dar az zaaf olursa o kadar başarılı olacaklarının dersini vermektedir. Bu ayetlerde bir ayetin diğerinin yerine geçmesi gere-
ken bir durum, bir ihtiyaç olmadığı çok açıktır. Ayet kişilerin durumlarının farklılaşması sonucu, alacakları neticenin de değ-
iştiğini ders verir. Yoksa ayet kişilere bir yükümlülük, bir farz yüklememektedir ki ayette bir nasih mensuh arama gereği doğsun.

4. Vasiyet: Kuran’da hem vasiyet edilmesi geçer, hem de mirasın nasıl dağıtılacağı hususunda tavsiye vardır. Nasihçiler mi-
rasın nasıl dağıtılacağını anlatan ayetlerin, ayetin vasiyetle ilgili bölümlerini iptal ettiğini söylerler. Üstelik “ Varise vasiyet yoktur.” hadisi ile de Kuran’ın bu açık hükmü iptal edilmeye çalışılmıştır. Fakat ayetleri incelediğimizde; kime ne kadar mi-
ras bırakılacağını anlatan ayetlerin sonunda birkaç kere “Bunlar vasiyet ve borç ödendikten sonrası içindir.” ibaresini oku-
yoruz. Demek ki Kuran’a göre önce vasiyete göre mal dağıtımı yapılır ve borç ödenir, sonra arta kalan bir şey olursa Kur-
an’da açıklandığı gibi dağıtılır. Kuran’dan çok açık bir şekilde anlaşılan bu dağıtım şeklini anlayamayanların anlayamama-
sını sadece anlamak istememelerine bağlıyoruz.

5. Kıblenin Değişmesi: Peygamber Kuran’da kıblenin ne yönde olduğunu belirten bir ayet gelene kadar, kendisine putper-
estlerden daha yakın olan ve ibadetlerini Kudüs’e dönüp yapan Ehl-i Kitap gibi Kudüs’e dönüp namaz kılıyordu. 2- Bakara Suresi 144. ayet vahyolunca Peygamber kıble olarak Mekke’deki Mescid-i Haram’a çevrilmiştir. Peygamber’in Kudüs’e dönmesini söyleyen bir ayet yoktur ki, çelişki olsun ya da bu hususta nasih mensuh olsun. Peygamber’in namazda nereye döneceğine dair tek bir yön, tek bir ayette geçer. O da 2- Bakara Suresi 144. ayettir. Bu ayet gelmeden önce dönülen yön Kuran’ın bir emri değil, Peygamber’in ve diğer inananların şahsi tercihiydi. Bu en meşhur nesh örneklerinden anlayacağınız gibi; nesih diye ortaya atılan iddialar dayanaksızdır. Bu uğurda ortaya atılan bir çok kuru iddiaya karşı en büyük tahrifat bir sonraki bölümde göreceğimiz recm konusunda yapılmıştır. Recmi doğru çıkarmak uğruna Kuran’ın eksik olduğu iddia edil-
miş, hem de bu eksiltme işi keçiye yaptırılmış, üstelik maymunların zina yapan bir maymunu taşladıkları şeklinde trajikomik hikayeler anlatılmıştır.

Sana Rabbinin kitabından vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kuvvet yoktur. 18- Kehf Suresi 27 



                                                                                 Uydurulan Din ve Kuran'daki Din - Kuran Araştırmalar Grubu -

 
 
  Şimdiye Kadar 13615 ziyaretçiSitemizi Ziyaret Etmiştir. } //--> Bu Tasarım Kod-dunyasi.tr.gg'ye Aittir
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol